Z ile gece gece nereden aklımıza düştüyse birden eskiden sevdiğimiz, bakkaldan alınan, büyük kavanozda, naylonda, teneke kutuda -ikimizin de değişik serviste bulunan bakkalları varmış- satılan, mis gibi meyve kokan çıtır gofretler aklımıza geldi. sonra gazeteden hemencecik kıvırıp yapılan külaha konan bol tuzlu ayçekirdekleri de… sonra tipitip, eti cin, eti puf, çokoprens diye sayıkladık, paketlerini andık, neyi nasıl yediğimizi, beğendiğimizi filan… sonra dedim ki belki on yıl oldu ağzıma o tür gıda girmeyeli. çocukken öyle güzeldi, şimdi de böyle güzel.
mutfağa sıcaklar basmaya başladı, benim de mutfakta geçirdiğim saatler kısalmaya. son haftalarda hemen pişecek yemekler yapıyorum. en son bir avuç kuzu kol kuşbaşıdan enginar kavurma yaptım, önce kuzuyu zeytinyağında çevirdim, bi iki dakika, tabii önce tavayı ısıt, sonra zeytinyağı koy, sonra kuzuyu ekle ve elleme ilk bir iki dakika, sonra karıştır hesabı. sonra ince dilim sarımsak ve sekize böldüğüm enginar çanaklarını da ekledim, tuz, biber, pembe biber tohumlarını da, bir iki kez karıştırdım, zaten hemen pişiverdi. altını kapattığım zaman ise, üzerine uzun doğradığım taze soğanın yeşil kısımları, ince doğranmış maydanoz ekledim. bir daha karıştırdım. biraz ılınınca hazırdı.
fatoş’un bana hazırladığı domates püresi (az kullandım) ve bol sarımsaklı pişirdiğim esmer bulgur pilavı da pek güzel gitti yanına. ikisi de ılık, zeytinyağlı ve çok bahardılar.
fotoğraf (tabii ki alakasız olarak), belki de yediğim en iyi uykuluk uyarlamasıdır. yer jose, londra ah ah!