waga-mamma-mia

Wagamama da Türk aşçılığının kötü yönlerini almaya başladı. Ya da tam anlamıyla Türk olmak üzere… Bozuk su kestanesi gelince kabul etmemek, tazeymiş bu, neye güveneceğim. Tanımadığım ve belli ki deneyimi ve tat duygusu olmayan bir “müşteriyle nasıl konuşacağını dahi bilmeyen” sorumluya mı? Yoksa kendi deneyim, damak tadı ve bilgime mi. Seçim yaptım. Bozuk bu kestane, ekşimiş, istersen ağzınla kuş tut. Bu bir.

İkinci sefer ise daha değişik. Mutfağa bakarak oturuyorum. Kendi seçimim. Konserve açıyorlar. Büyük bir bıçakla, hani ufak eski yerlerde, bilmeyen olmayan aletlerli olanlar gibi… Yemeğimiz geliyor. Tadı olmayan bir karides, dondurulmuş anlıyorum, ama bu kadar lezzetsizini bulmak da bir marifet sanırım. Kalamar da aynı şekilde.

Udon o kadar çok “kesilmiş” ki. Kaşık verseler bare yanında!

Wagamama’yı yeni bir saç stili sanıyorlar. Herkes cool. Çalıştıklar yer yabancı zincir. Zengin mekan, gelenler ise dünya insanları. Dünyayı fethettiler sanki.

Başka sefer, gyoza pişmemiş geliyor.

Kabul ediyorlar mı…

Kötü ve huysuz müşteri olmayı seçiyorum, geri gönderiyorum. Suratlar beş karış.

Hayatımın hikayesi…

 

 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *