peki ne yiyoruz?
O çok sevdiğiniz bisküvinin içinde ne var hiç okudunuz mu?
Okumadınız mı, okuyamadınız mı? Çok ufak punto ile yazılmış değil mi? Çocuğunuza güvenerek verdiğiniz bebe bisküvileri ya? Onlarda ne var? Yoksa; yapmazlar, bebe bisküvilerine birşey koymazlar diye naif bir düşünceye mi sahipsiniz? Sahibiz?
Peki ya süt, severek içip, bazen de mecburiyetten beslenme piramidimize koyduğumuz süt, gerçek mi? Süt tozu mu? Hangi sütün üzerinde içindekiler yazıyor?
Garip mi konuşuyorum? Saçmalıyor muyum hatta?
Devam edeyim.
Tavuk, o pek sevdiğimiz suyunu bin şekle soktuğumuz, etini didik dik edip veya kızartıp yediğimiz. Kaç günde büyüyor biliyor musunuz? Nasıl bir ortamda besleniyor. Peki sözüm ona insanlığı beslemek için ne vahim, ne vahşi yollar kullanılıyor?
Hep insanlar değil ya toprak anamız? O ne hale geldi bunlardan sonra?
Durun! Herşey kötü değil. Ne yiyeceğiz peki, değil. E ölelim o zaman, da değil.
Biliyor musunuz nihai tüketici olan bizlerin arz ve talep üzerindeki etkimizi? Gücünüzün farkında mısınız?
Çok güçlü bir silahımız var bunlara karşı!
Seçim hakkımız!
Eğer biz almazsak, biz iyisini, adilini, insanca muamele görmüşünü, bizim için, hücrelerimiz için sağlık getirecek olan gıdayı istersek.
İşte o zaman değişmeye başlar herşey.
Bir kişinin gücü, hepimizin gücü olarak.
Biz başladık.
Siz nerdesiniz?
Bu onurlu savaşta bize bir omuzcuk destek olur musunuz?
Defne Koryürek‘in de söylediği gibi: ” Gıdamıza, herkesten önce biz tüketici sahip cikmak mecburiyetindeyiz.” 15 şubat’ta !f Istanbul’da buluşalım.
vakit henüz geç değil…