bir de baktım ki her akşamüstü bir kadeh aperitif içmeye başladım. Bu nisan ayında bodrum’a gidip geldiğimizden beri aynı sanırım. güneş de pek güzel batıyor balkondan. ağaçların üzerinden kayboluyor rengarenk.
bu birkaç tarif de onun için, benim son zamanlarda içtiklerim, genelde…
aperol’un her halini seviyorum, birkaç kişiysek ve evde bir bubbly, yani köpüklü şarap var ise, aperol ile onu şarap kadehlerinde karıştırıp içine bir koca dilim portakal atarak, italya veya viyana’da akşamüstü meydanlarda oturup içtiğim gibi. aperol’u gene soda, buz ve portakal dilimi ile karıştırınca da pek güzel oluyor.
benim bitter -acı- aşkım ise campari, her daim. campari’yi buzlu ve gene portakal dilimli seviyorum. campari ve cini kokteyl karıştırıcısına aynı ölçekte koyup, bol buz ile bolca sallayıp süzüp içmeyi de. negroni’nin vermouth’suz hali. negroni de hakkıya hazırlanınca pek güzel içilir doğrusu, ama bana genelde fazla tatlı geliyor. cynar’ı her seferinde almaya bir türlü yerim kalmadığı için ya campari ya campari oluyor.
martinilerim var bir de. martini dry, cin ile buz ile gene aynı yöntem karıştırıp süzdüğüm, ama ben daha yaparken iyice limonun yağını alsın diye, limon kabuğunu üzerinde sıkıp, yağını çıkarıp karıştırıcıya attığım kokteylim. bunları bol buz ile iyice şakur şukur karıştırmak hem çok iyi karışmasına hem de içmeye ideal oranda soğumasına neden oluyor. bu da mutluluk katsayısını arttırıyor bende. bazen cin, çoğunlukla votka ile karışıyor martini dry. yanına hep güzel bir zeytin, yeşil erik, hatta varsa sarımsak ve yeşil erik turşusu da pek tuzlu, ekşi şahane gidiyor. yalnız çok içirttiriyor kendini durum böyle olunca.
tabii bunları eğer annemin her yaz bodrum limonu ve güneşi ile bana özel hazırladığı votkası bittiyse yapıyorum, bitmediyse keyfime bakıyorum. yanına ustaca kavrulmuş, boyasız bol tuzlu fıstık.