mutfakta bir iki hal dışında panik olmam doğrusu. bu panik halinin gerçekleşmesine de izin vermem zaten. ancak… ancak… top karabiber bitmiş. pembe biber, yeşil biber, beyaz biber var, kara biber yok. olacak iş değil! her yerden de biber alınamayacağı ve büyük mağazalar raflarını içinde ne olduğunu bilmediğimiz, menşei üzerinde yazmayan garip baharat markaları ile dolu! durum böyle olunca… dedim ya zor diye. kadıköy’de baharat aldığım bir dükkan var, ya oraya yollanayacağım, ya da ne bilemiyorum. ya da antep’e telefon edeceğim…
aşçının dün menüsü: pancara takıldım bu aralar. hele de cihan ve üryan geçen gün hatırlatır gibi hazırladıkları bonfile tabağının yanında tereyağında sotelenmiş olarak sunduklarından beri… ufak bir emaye fırın kabına zeytinyağı ve top pembe biber ile, üzerine de deniz tuzu serpiştirip attım fırına. kaba değen yerleri hafifçe yandı, daha bir şekerli hal aldı. pancarların yanına da derisi üzerinde iki parça tavuk göğüsü tavada ön kızartma yapıp fırına attım, bol tuz ve karabiberleyip – o işte son karabiberdi – fırında sulu ve derisi kızarmış bir şekilde pişiverdiler. tavada kalan sularına, jus’larına, jü’lerine, özlerine, ne derseniz, ise ekmekler atıp onları da kızarttım, o lala! basit ve leziz bir akşam yemeği oldu… aşçının konser sesi: ferit odman’ın konserinde artık heyecanından mıdır nedendir, üst üste cd’sinin reklamını yapması, eline alıp isterseniz bizi eve götürebilirsiniz demesi, bana çok itici geldi. bir kere tamam ama iki şarkıda bir? bir dinleyici olarak rahatsız oldum, söylemeden de edemedim!