istekler garipleşiyor her geçen gün. instagramda paylaştığım fotoğrafların altına, istanbul’a geliyorum, nerede yemek yiyeyim diye sorular gelmeye devam ediyor. gerçekten cevap vermek istemiyorum. hiçbirine. istanbulfood.com’un instagram hesabı o, bakamıyor musun bloga? blogu oku diye yazdığımda ise gelen cevap beni çıldırtıyor. çıldırtıyor! ‘vaktim yok okumaya’
peki bundan bana ne?!
ben bütün gün sen soru sor, ben de sana herşeyi lokma haline getirip sunayım diye mi bekliyorum hazırda? senin için mi yaşıyorum? tüm işim bu mu? algı bu mu?
sadece instagram değil, bir de mail kısmı var, ‘ben iş adamıyım, bana yemek yiyecek restoranları yaz, vaktim yok’ tipi gelen maillarım bile var. tek yazmak istediğim şu aslında: ‘seriously’- gerçekten mi? veya ‘yes, sir!’- emredersiniz, efendim! ama topluma mal olan yazar olunca yazamıyorsun. haklı yere haksız olma diye.
bu patavatsızlık ve terbiyesizlik. soru sormak değil, üslupsuzluk!
ve maalesef yabancı okurlarım değil, türk okurlarım da yapıyor aynı şeyleri. bana nasıl yazı yazmam gerektiğini öğretmeye kalkanlardan, yazdığım birşeyin fiyatını soranlara, kendilerinin beğenmedikleri şeyi yazınca bana hiç yakıştıramadıklarını, daha iyisini bilmenizi beklerdim diyebilecek kadar cüretkarlarına kadar çeşit çeşit, ne istersen.
çağ bilgi çağı olunca mı ipin ucu kaçtı, sorarım. herşey açıkta nasılsa diye, insanların terbiyesiz veya patavatsız olması da bu çağın getirisi mi? sanmam.
kimseye terbiye öğretmek değil niyetim, haşa, ama saygı sınırlarını ve ekranın karşısında bir insanın olduğunu hatırlatmak.