bu kadar biriktirmeseydim iyi olacaktı, ama neyse.. kahve defterimden artık kopya çekeceğim.
kahve tutkum annemden bana devretti. kendisi sabahları spor ve kahve ile güne başlardı, hala öyle, eh, ben de çocuk halimle gözümün önündekini kopya ettim. kahvenin sabah evi saran kokusunun o gün, bugündür peşindeyim.
john’un topağacındaki minicik muazzam dükkanından bugünlere, istanbul’da kahve deyince çok şeyler değişti. o minicik john’s coffee world benim istanbul’daki ilk-en sevdiğim yer oldu, hem de evime iki adımdı. french presslerim vardı, onun yedek parçaları ve john’un getirdiği çekirdekler. özgür de oradaydı hem, birçok kahve blendi yapmıştık zamanında beraber. 1995. nereden nereye…
espresso makinası dışında evde sanırım her tür demleme ekipmanı mevcut. espresso da vardı bir zamanlar, saeco, başka şeyler bulunmazken daha türkiye’de bayağı bir para verip almıştım, hiç işe yaradığını söyleyemeyeceğim, toplasan üç beş kez kullanılmıştır…
boy boy french press, boy boy moka, bodum syphon, hario woodneck, hario v60, kalita new wave, aeropress, bakır, emaye cezveler, el kahve öğütücüsü, kitchenaid pro line burr grinder, hario buono, filtreler filan evde dolaplara, tezgahlara sığmıyor. nasıl sığsın. ama bir de chemex alacağım bulunca. tezgah ve mutfak büyürse de bir elektra lever.
aletler bir yana kahve çekirdeği de taşıyorum heryerden. hangi ülkeye gideceksem ilk aradığım şey kahvenin her hali. kavurmacılar buluyorum. şanslıysam cupping’e denk geliyorum. baristalar ile uzun sohbetler ve kahve tadımları, seyahatlerin en keyifli anları oluyor. haliyle hergün ‘coffee overdose’ dolanıyorum.
kahve notlarına çekirdekleri, onları nasıl demlediğimi yazacağım. ufak notlar, hem kendime, hem ilgilenene. form one nerd to another!*
* bir inek öğrenciden diğerine.
Büyük bir zevk ile okuyacağız bu yazılarını…..