lezzet peşinde koştuğum aşikar. yediklerim ortada, yazıyorum, geziyorum, daha çok yazıyorum. ama birşeyden kaçamıyorum. o sorular: light ürünler, kaloriler, ay o yağlı ay bu ay şu…
doğada light ürün diye birşey mevcut değil. tamamen insanoğlunun ticari kaygılarla, medeniyete, gelişime, güzelliğe -göreceli- ayak uydurup geliştirdiği yiyecek maddeleri olarak görüyorum light ürünleri. yarardan çok zararları olduğuna inanıyor, gerçek besin olmadıklarını savunuyorum.
yemek, lezzet dışında, vücudumuzun işlemesini sağlayan bir araç. bu mekanizmanın kusursuz çalışması için onu doğru ürünlerle donatmak gerektiğine inanıyorum.
ben light birşey yiyeceğime hiç yememeyi tercih ederim. light yoğurt yiyeceğime, tam yağlı bir yoğurdu tercih etmek normal geliyor bana. tadını alıyorum, keyifle yiyorum, ne yediğimi anlıyorum. light margarin veya margarin yemek kadar saçma birşey görmüyor, oysa ki gerçek bir tereyağı ve zeytinyağının vücuda olan yararının gözardı edildiğine inanamıyorum. sadece yumurta beyazı yemeğe de inanmıyorum.
ben diyetisyen veya beslenme uzmanı değilim, kalori hesabı ile beslenmiyorum. bilmiyorum değil, hatta öğretiyorum şimdi öğrencilerime ama benim tercihim değil. mevsimsel, olabildiğince yerli tohumdan üretilmiş sebze meyve, olabildiğince gdo’suz, ilaçsız besinlerle yaşıyorum, onları üretenlerden alıyorum. işlenmiş ürün yemiyorum, evime de almıyorum. özlemiyorum da. etimi kasabımdan alıyorum, o kötü market köşelerinden değil, hem de yağlı et yiyorum. tadıyla. hakkıyla. kendimi sağlıklı dinç ve zinde hissediyorum. doğanın akışıyla yaşıyorum. spor yapıp, düzenli uykumu da alıyorum. kebapçıya gidince de adam gibi yiyorum. çatalla yemek didiklemiyorum. sözüm meclisten dışarı… ve işim gereği de çok yerde ve çok yemek yiyorum, inanın…
doymak için yemek yerine, hakkıyla, iyi ve ustaca hazırlanan yemeyi yemeği seviyorum. michelin yıldızlı restoranlarda da köşe başındaki kokoreççide de bu aynı.