tüm gece bağırıp çığlık atıp, şarkı söyleyip, ağlayıp, dağılıp, toplanıp gene dağılıp geçti gitti… benim için en önemlisi gözlerine bakarak bir ara kendimden geçtiğim anlar oldu. morrissey gene gelmişti, gene gözlerimin önünde, aramızda o tanınmazlığın perdesi olmadan şarkılarını ve duruşunu sergiliyordu.
yıllar önce parkorman’daki konserinde gene pek bağırıp çağırmıştık ama dün gece farklıydı, çevremizde de hep bizim gibi gerçek severleri vardı. sahnenin önüne doğru hamle yapınca herkesin koşup elini tutması, sonra dağılırken herkesin yüzündeki mutluluk, biz birbirimizi tanımayan insanlar artık birbirimize gülümser olmuştuk. bir konserlik vakit dahi olsa Morrissey’in gerçekten kafasındaki dünyanın bir parçasını oluşturmuştuk.
ekibi ‘assad is shit’ tshirtleri ile çıktı, arjantin’de ise falkland adalarının arjantine ait olması gerektiğini söylerken üzerlerinde ‘we hate william and kate’ yazan tshirtler vardı. zaten kraliyet ve onların lüks yaşamlarından ne kadar hoşlanmadığını ve gereksiz bulduğunu her fırsatta dile getirdiğini biliyoruz. nereden geldim buraya, konu moz olunca çenem düşüyor. doğrularını yaşayan, onları müzikle ifade eden, dinlediğimde ise beni bir parça daha ben yapan bir müzisyen o.
1995’te dinlemeye başladığım smiths’den beri o da var hayatımda. kendisi nefret etsin eski smiths elemanlarından, ben onları ve morrissey’in solo albümlerini gene bağrıma basıp dinlemeye devam edeceğim. onların beni götürdüğü yerlere kendimi bırakarak.
morrissey hepimizin. hepimizin morrissey’i.
kaldığımız yerden devam diyeceğim ama daha kendime gelemedim.