seyahat programları, konserler de belli, sonunda güneş de açtı. bugün güne tv on the radio ile başladım, dave brubeck ile devam ediyor. gayet afrikaan bir kahve içtim sabah. ancak pek benim tadıma uymadı. kavurma biçimleri değişik, avrupa ve amerikaya göre o yüzden kahvede daha önce hissetmediğim değişik tatlar geliyor ağzıma.
yeni bir yemek kitabının fotoğraf çekimler için seyahate başlayacağımı bilmek çok heyecan veriyor. benim kitabım değil, hayır. ama ona bir adım daha yaklaşmak. bunca yıldır yaptığım işlerin yanısıra fotoğrafın da artık işim olması, çok acaip bir his. tatmini, iş çıktısı, mutlu etme çıtası yüksek. nasıl heyecanlanmam ki! her işime olduğu gibi gene en iyisi için canımı dişime takıp gene kendimi kendimden çalıp uğraşacağım, ailemin yanı sıra en çok bıçaklarımı, mutfağımı özleyeceğim. ne güzel.
Kantin’in ekmekleri bitti tabii, yenisini de alamadım, Le Pain Quotidien’in ekşi mayalı çavdarını denedim, ama bir dilimi bile bitiremedim. Oysaki yanında poşe yumurta vardı, hem de pek bir güzel pişirmiştim. Bildiğim gözenekli ekşi maya ekmeğinden çok içi keke benziyordu, tadı yavan ve çiğnerken bile kendini belli etmiyordu, yuttutan sonra zaten bir tadı yoktu. Gözeneksizliği çavdar unundan mı, yoksa hiç mi olmamış, bir araştırmam, bir bilene sormam lazım. ama tadı yok. yemesem de olur.
aşçının sesi: itunes’un apple’ın en kötü programı olduğunu inanıyorum. gene bir sürü müziğimi kaybetti. aşçının yetti artık sesi: vize için evrak toplamak kadar sevmediğim bir iş yok, bir de kendimi o kadar aşağılık hissettiğim, o evrakları bize toplatanlar bu kahrı çekermiydi bir gün bile acaba? aşçının isyan eden sesi: Renato Carosone’nun Tu Vuo’ Fa L’Americano’sunu (bu gerçeği, bu da Talented Mr.Ripley‘deki versiyonu, o kötü haline bu sayfadan link vereceğimi düşünmediniz heralde!) mixleyen, rezil eden, her yerde bangır bangır çalan, yayınlayan herkesi kendi olmaya ve bu işkenceyi durdurmaya çağırıyorum. Biraz zevk! Lütfen!