Restoranda Müşteri Olmak Da Zor
8.03.2015, Radikal
Müşteri olarak gittiğimiz restoranlarda servisi, yemeği, bardağı, menüyü, fiyatları, üniformaları, içecekleri, peçeteleri, mumları, aydınlatmayı, müziği yani yerden göğe her şeyi eleştirirken, restoran çalışanları ve şefler de boş durmuyor. Onlar da biz müşterileri eleştiriyorlar. Öyle ki, yaka silktikleri durumlar var.
Masanın iki tarafını da bildiğimden, bazen yemeğe gitmek bana bile işkence oluyor. Kendimi garsonların masaya yaklaşırken ve uzaklaşırken yüz ifadelerini, vücut dillerini yorumlarken buluyorum. Şeflerin bakışlarını yakalıyorum.
Sigara: Masanın yarısı bir dolup bir boşalıyor, sigara içilecek, dışarı çıkılıyor. Hatta girişte değilse restoran, aşağı iniliyor, bir yol, bir süre gerekiyor, üzerine de sigara içtin, oldu sana 10-12 dakika. Kızmayın, ukalalık etmek değil niyetim, ama bir masada, bir yemek servis boyunca 7-8 kere sigaraya içmeye gidenler var, 70-85 dakika arası bir süre ediyor.
Mutfak, sizin siparişlerinizin sırasına göre, her masaya gidecek tabakların mutfaktan çıkmasını bir sıraya koyar, pişme süresi ve tabaklanma süresini de hesaplayarak. Buna göre mutfaktaki bölümler çalışmaya koyulur. Bu sizin için, sizin konforunuz için, yenilecek yemeklerin servis ısılarında ve sırasında size ulaşması için düzenlenen bir çalışmadır. Şimdi, siz masadan kalktığınızda o servis yapılamaz, masada kalanlara servis yap, sonra dön, siz sigaradan döndüğünüzde size servis yap, uygun değildir. Tüm masada aynı anda yemeklerin servis edilmesi gerekir ki, hem siz o yemekleri olması gerektiği gibi yiyin, hem de mutfak bir sonraki tabağa geçebilsin, tüm masaya yemek aynı anda servis edilmiş olsun. Yani herkesin önünde bir tabak olsun! Bir de yemekler masaya geldiğinde, daha yenmeden, sigara içmek için kalkmak var, işte o bence en büyük saygısızlık.
Telefon: Eskiden telefonla konuşulmazdı yemekteyken, telefonlar sessize alınırdı, hatta masanın üzerine telefon, çanta, cüzdan gibi eşyalar koymak saygısızlık sayılırdı. Aslında hala adabı muaşerette olmaması gereken davranışlar. Madem telefonsuz yaşayamıyoruz, ya o önemli telefon görüşmesini izin isteyerek masadan kalkarak uzak bir yerde yapalım, ya da restoranda telefonla konuşurken, konuşmamızı kısa tutup, mümkün olduğu kadar kısık sesle konuşalım. Hem siz telefon görüşmenizi bitirin diye garsonları da bekletmemiş oluruz.
Yemeği beğenmediğiniz için geri göndermek: Beğenmemek ne demek peki?
Sizin damak tadınıza mı uymadı, hayalinizde başka türlü mü kurgulamıştınız, bunların hepsi göreceli kavramlar. Lezzet kişisel bir kavram.
Peki sizin bildiğiniz bu değil miydi, emin değilseniz sorsaydınız ya, ne bu diye. Soru sormak güzeldir, işleri kolaylaştırır. Aklınızı başınızdan mı almadı? Olmamış mı? Yoksa -ki bu benim en sevdiğim- bu böyle yapılmaz diye mi? Siz daha mı iyi biliyorsunuz? O zaman biz sizin restoranınıza gelelim. Ne güzel olur, değil mi? Unutmamak gerekir ki, her şef, kendince bir yemeğe yorum katar.
Evet uç örnekler gelebilir size, ama bunlar yaşanan şeyler, devamlı, her gün. Yemeği ne zaman geri göndereceksiniz peki, kolay; bozuk bir ürünse, istediğiniz pişme derecesinde pişmediyse, ısmarladığınızdan başka bir yemek geldiyse, yemeğin içinden, olur da, bir şey çıktıysa, çiğ kaldıysa, tabak pis ise gibi somut örnekler verebilirim. Tabii bunu bağırarak ve diğer masaların duymasını istemek için dikkat çekerek değil, sakin ve kibarlıkla yapmak gerekiyor.
Alerjiler… İntoleranslar…. Gluten: Yakın bir arkadaşımın kabuklu deniz mahsullerine karşı alerjisi var. Onunla yemek yerken ödüm patlıyor! Çantasında adrenalin iğnesi taşıyor. Anaflaktik şoka girebilir, nefes borusu kapanabilir ve nefes alamayabilir, ölmesin diye bizim o adrenalin iğnesini bacağına saplamamız gerekebilir. Alerjisi var.
Hepimizin bir şeye alerjisi, bir intoleransı var. Gerçekten alerjisi ve intoleransı olanlar zaten restorana gitmeden önce telefonda bunu belirtiyorlar, rezervasyon aşamasında. Ve tabii oturur oturmaz da garsonları ile bunu tekrar konuşuyorlar.
Siz siz olun, sevmediğiniz bir malzemeyi yememek için ona alerjiniz olduğunu söylemeyin, yemeği tercih etmiyorum deyin, sevmiyorum deyin. O malzemenin içinde olduğu yemeği ısmarlamayın. Herkese hayatı kolaylaştırın.
Parfüm: Geçenlerde çok sevdiğim bir restoranda, someliye ile göz göze geldik. İkimiz de yeni gelen kadın müşterinin parfümünden öyle rahatsız olmuştuk ki, keten peçetemi burnuma bastırdığımın farkında bile değildim. Sonra, sanki bir parfüm bombası yeterli değilmiş gibi, arka masamdaki son boş sandalyeye başka bir parfüm bombası kılıklı müşteri geldi.
Burun ve damak tadım isyandaydı. Şeflerin kafa yorup, denemeler sonucu mükemmelleştirdikleri tatları mı yaşayacaktık, yoksa o parfüm kokusu mu… Çaresizlik. Hiçbir şey yapamamak. Boş masa da yok kaçabileceğim, ki olsa da servisin ortasında zor bir durum… Aşırı parfüm kullanmış kadınlar:1- Biz:0
Emily Post’un adabı muaşeret kitaplarından çıkmış gibi davranamayız ama restoranlarda hepimizin hayatını kolaylaştıracak şeyler yapabiliriz. Bunlar çok ufak bir parçası, daha neler neler var… Zor iş, müşteri olmak da, restorancı olmak da, garson olmak da.