Salebe zencefil öyle yakışıyor ki!
04.01.2015, Radikal
Yazın ayrı, kışın ayrı güzel Damla Dondurma ve Boza.
Bugünlerde, Kurtuluş Caddesinin pür telaşından kendimi atıp, bir bardak salep söyleyip, üzerine de tarçın ve zencefil serptirip, keyifle geleni gideni seyrettiğim, gelen müşterilere laf attığım, güzel minik dükkanım.
O salebin ilk yudumunda ne yorgunluk, ne dert, ne tasa kalır. Ağzımda sütün, salebin ve zencefilin yarattığı ilk tat ile yüzüm aydınlanmaya başlar. İkinci yudumda ise kendime gelmiş olurum. İki yudum kendine getirir ama terketmez sizi, zaten yetmez o yumuşacık tat insana, devam edersin içmeye…
Ben salebimi içedurayım ya Ali Bey, ya Fahri Bey ya da Nevzat tezgahın başındadır ve hiç durmadan müşterilere hizmet etmektedir. Pırıl pırıl, ışıl ışıl bir dükkandır Damla. Tertemiz kelimesinin fotoğrafı olabilir. Minicik, aynalı, mermer tezgahlı, eski usul, esnaf işi, mahalle dükkanı. Mahalle dükkanıdır ama dondurmasının ayrı, bozasının ayrı, salebinin ayrı müdavimleri vardır, İstanbul civarından.
Kavanozuyla gelen olur, doldurtmaya, ya da benim gibi termosuyla. İkisi de yoksa dert değil, onlar kendi kavanozlarına koyup salebi öyle yollarlar sizi. Siz isteyin yeter.
Peki ya boza… Boza ayrıdır gözümde. Ekşi sevdiğim için bozayı aldığım günün ertesi içerim, kıvamı, tadı, lezzeti yerindedir. Tabii kalırsa, bir litrelik boza her ne hikmetse sabahı görmez evde. Yanındaki minicik paket leblebisi ile bir öğündür aslında kendi başına. Vitrindeki dolaptaki büyük cam şişe ise bir bardak boza molası vermek isteyenlerin emrindedir. Dolar, boşalır tüm gün. Bence bilinen isimli firmaların bozalarına da şapka çıkartacak kadar ustadır kategorisinde.
Geceleri bizim sokaklardan geçen bozacılara ruhunu teslim etmiş olanlar, ertesi gün gelip Damla’da dert yanarlar, ama o boza bu kadar güzel değildi diye. Eh, kim bilir kimin bozası o, bilen zaten boyun eğmez o gür sese gecenin karanlığında.
Ali-Fahri Tufan Kardeşler, 1989 yılından beri aynı yerde hizmet veriyorlar.
Dayılardan öğreniyorlar mesleği. Dayıların hala Merter’de dükkanları mevcut, daha geçmişi ise Makedonya’ya dayanıyor, büyükler de o zamanın tatlıcılarından.
Dondurması ise benim ilk gözağrım! Yıllar yıllar evvel bir sıcak Temmuz gününde tanışmıştım Tufan kardeşlerle, bu dondurmaları üzerinden. Bildiğimiz eski tip çıtır çıtır külahlarda servis ediyorlar dondurmayı, o şekerli saçma sapan waffle bozması külahlarda değil bir kere. Sonra külah bir yana, o dondurma sizi alıyor saf, gerçek, eski tatlara götürüyor. sade, karamel, çikolata, tutti frutti , çilek, limon, vişne gidiyor. Basit.
Dondurmada glikoz, soya aroma, peynir altı suyu tozu, süt tozu, renklendirici, kıvam arttırıcı, emülgatör filan, katkı maddesi yok. Yıllardır süt aldıkları amcanın sütüyle yapıyorlar dondurmalarını…
Yaz, kış var dondurma. Zaten müşterisi de hazır. Cam tezgahın üzerinde şıngırdıyor liralar. Bir top çikolata, bir top vişne. Kıkırtılar, biri geliyor biri gidiyor, çocukların alışkanlığı ise tezgaha parayı bırakıp bir top çikolatalı dondurmayı alıp gitmek! Annesiyle gelen bir ilkokul öğrencisi ise herkesten iyi müşterisi Damla’nın. Cebindeki bozuklukları veriyor, plastik kutuya doldurtuyor dondurmasını, bir de kaşık alıyor eline, elde yiyecekmiş. 8 top dondurmayı yiye yiye gidiyor, bir kilo yemişliği bile varmış…
Dedim ya her mevsim ayrı güzel, bugünlerde bir tepsi de tulumba duruyor tezgahta sevenine, gelen 6 adet, giden yarım kilo…
Güleryüz ve iyi hizmet, gerçek lezzet dükkanı Damla!
Damla Dondurma Boza: Kurtuluş Caddesi No:110/A
Zencefil hem de ne yakışır!
Fakülteye başladığım sene, amcamla Kadıköy’de iskelede buluşur, Sirkeci’ye geçince soluğu Konyalı’da alırdık. Gelsin kahvaltı yerine bol zencefil az tarçınlı kaynar salep 🙂 Beynimin yarısı eskide takılı kaldı diyorum, ama yazılar çiziler çıkıyor işte böyle önüme. Suç bende değil! 🙂